Çocukluğa takılı kalan hayat
Ezgi GÖRGÜ
İstanbul
Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik beldesinde dünyaya gelen Ahmet Uluçay, Türkiye sinemasına kattıklarıyla, derinlikli bir biçimde irdelenmesi gereken bir sinemacı. Küçük ve merkezden uzak bir köyde büyüyen Uluçay, çocukluğunda etkisi altında kaldığı masallardan bir dünya oluşturmuş, filmleri aracılığıyla bizi de davet etmiş filmlerine.
Bitirdiği tek okul ilkokul olmasına karşın, kafasında olan hayaller onu köyündekilerden bambaşka biri haline getirmiş. İlk defa 3. sınıfta sinema görmüş olan Uluçay, film makinesini incelemeye almış, herkes perdeden filmi seyrederken kendisi makinenin nasıl çalıştığına odaklanmış, sanırım bobinlerine gözü takılmış olmalı. Resimleri, resim çizmeyi çok sevdiğinden bu resimlerin akıp gittiği makine adeta büyülemiş onu. Bundan sonra da süreç başlamış onun için. Köydeki onca yokluğa rağmen kendisi adına sinema yapmaya başlamış, ki Ahmet Uluçay sineması diye bir şey var, sınırlı sayıda ulaşabileceğimiz filmi olsa da. İlk film gösterimini 12 yaşında yapmış köyde, tabii buradan başlayan, küçük adımlarla ilerleyen hayaller gerçekleşmeye başlamış. 14 yaşında Metin Erksan’ın “Kuyu” filmini izledikten sonra yönetmen olmaya karar vermiş sinemacı Ahmet Uluçay.
Okuldan ve köyden arkadaşları İsmail Mutlu, Şerif Akarsu ve kendisinden oluşan Arkadaş Sinema Grubu var, film gösterimleri yapan, kendi film makinalarını yapan, dolaşıp duran. Hatta film makinesini yapan İsmail Mutlu, 79’da TÜBİTAK’tan ödül alıyor. Öyle zehir gibi bir kafa var aralarında.
Kendisi için köyde “Bir tek ben varım, arıza!” diyen Uluçay, başka yerlerde doktor, mühendis yetişirken bizim köyde gümbür gümbür kamyoncu yetişir.
“Çocukluğa takılı kalmış bir sinemacıyım, yaşadığımız çağı sevmiyorum” diyerek genel ruh halini ifade eden Ahmet Uluçay, kişiliksiz bir yenileşme olduğunu, kendi köyü de dahil olmak üzere yenileşme merakının her şeyi mahvettiğini söylüyor.
Köyünden Ahmet Tepe’ye göre, “Tek başına ümitsizlik ağacından meyve yemek isteyen bir insandı.” diye tanımladığı Uluçay’ın hayal gücü 4 boyutlu. Uluçay da zaten arkadaşını kanıtlar nitelikte, hastalığının sebebini de söylüyor; “Beynimde bir ur çıkmasının nedeni söylemek istediğim bir sözü söyleyememem.”
TEPECİK’TE VAR BİR HAYAL
Tüm bunları kendi ağzından dinleyebildik, izleyebildik Tepecik Hayal Okulu’nun yönetmeni Güliz Sağlam ve yapımcısı İlker Berke sayesinde. Belgesel, Documentarist 7. İstanbul Belgesel Günleri’nde Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu FİPRESCİ tarafından ödül alıyor, Uluçay’ın farklı dönemlerinden ve filmlerinden görüntüler olmasından dolayı görüntü kaliteleri eşdeğer olmayabilir ancak bu gözümüzü hiç rahatsız etmiyor, zira anlatılan kendi hikayelerimizden biriydi. Bütünlüklü bir iş çıkarmışlar Güliz Sağlam ve ekibi, ellerine sağlık olsun. Belgesel filmin gösterimi geçtiğimiz ay Documentarist’te yapılmıştı, yönetmen Güliz Sağlam, gösterimlerin devam edeceğini ve Ahmet Uluçay’ın doğduğu ve yaşadığı yer olan Tepecik’te de bir gösterim yapmayı planladıklarını belirtti.
Uluçay, 2004 İstanbul Film Festivali’nde Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmiyle aldığı Ulusal Yarışma bölümünde en iyi film ödülünü eşi Ayşe Uluçay’a adamıştı. Belgeseli izledikten sonra bu bile şaşırtıcı görünüyor, çünkü eşinin ve çocuklarının kamera önünde görünmesine izin vermeyen yönetmen eşini festivale getirmemiş, onun yerine köyden bir arkadaşıyla gitmişti.
Ameliyattan çıktıktan sonra söylediği sözler, hayalleri olanların genel olarak yaptığı şeylerden olmasından dolayı hiç yabancı gelmedi bana; tamı tamına üç kere “Sinema yapmayı düşünüyorum, sinema yapmayı düşünüyorum, sinema yapmayı düşünüyorum.” dedi.
Optik Düşler, Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak, Bizim Köyün Orta Yeri Sinema, Bizim Köyde Bayram Sabahı adında belgesel filmleri ile filme çekilmeyen iki senaryosu ve bir de yayınlanmamış romanı olan Ahmet Uluçay, son filmi Bozkırda Denizkabuğu’nu çekerken ömrü yetmiyor, 30 Kasım 2009’da hayata gözlerini yumuyor.
Evrensel'i Takip Et